26 Ağustos 2016 Cuma

Nazan Bekiroğlu - Mücella


Timaş Yayınları
340 sayfa
Puanım: ★★★★☆

   Mücella, okuduğum ikinci Nazan Bekiroğlu kitabı. Çok uzunca bir süre okumak istediğim ama derslerden fırsat bulamadığım kitabı, az önce bitirdim ve sıcağı sıcağına yorumunu sizlerle paylaşmak istedim.

   Nazan Bekiroğlu gerçekten en iyi yazarlardan biri benim gözümde, hayranı olduğum güçlü bir anlatıma sahip. O yüzden büyük beklentilerle başladım kitaba. İlk başta sadece değişik bir yaşama sahip olan Mücella'nın hikayesini okuyacağımı düşünmüştüm ama öyle olmadı.
Mücella aksine çok sıradan yaşama sahip biri olarak çıkıyor karşımıza. Babası öldükten ve abisi de eşiyle birlikte büyük şehre göç ettikten sonra yaşlı annesiyle birlikte memlekette yaşamaya çalışıyorlar. Mücella asla annesinin sınırlarını geçmeyen ve her zaman onun sözünü dinleyen bir kız. Birkaç sene okula devam ettikten sonra annesinin okula devam etmemesini istemesi üzerine eve tıkılıp kalıyor. Bahçelerindeki karayemiş bundan sonra gidebileceği son nokta oluyor Mücella için. Kitap boyunca kendimi sürekli Mücella'nın annesi Neyyire Hanım'a kızarken buldum. Ne vardı onun hayatını bu kadar kısıtlayacak? Okurken fazlasıyla içim karardı bu duruma. Yaşamının çok büyük bir bölümünü bir eve tıkılı geçirmiş bir kızın, artık bir yerden sonra yaşamak için bir amacı bile olmaması... Hayatı boyunca ne gerçek aşkı, ne arkadaşlarla gönlünce eğlenebilmeyi ne de gönlünün istediği gibi gezebilmeyi tadıyor. 

   Mücella evde tıkılı kaldığı bu süre boyunca tüm el işlerini öğreniyor, annesine ev işlerinde yardım ediyor ve hayat böyle devam ediyor. Bundan sonra Mücella sadece diğer insanların yaşamlarına tanıklık ediyor; onların mutluluklarını, hüzünlerini, aşklarını dinliyor. Bakkalın çırağına duyduğu ilgi dışında Mücella aşka dair hiçbir şeyi tatmış bile değil. Yazarın kitapta söylediği gibi mutsuz sonlu bir kitabı okumaya hazırlanın. Aslında bana göre kitap mutsuz sona bile sahip değil. Mutsuzdan ziyade iç karartan bir son oldu benim için.

   Bunun dışında, kitaptaki karakterlerinin hepsinin ayrı bir hikayesi vardı ve çoğu kitaba renk katmıştı. Filiz, Yusuf Ziya, Pervin, Güzide... Hepsinin hikayeleri gökkuşağı misali, siyah renk olan Mücella'nın hikayesini renklendirmişlerdi. Kitabın sevdiğim yanlarından biri de bu oldu. Birbirinden farklı yaşamlara tanıklık etmiş oluyorsunuz. Ayrıca, o zamanların Anadolu'sunu da tanımış oluyorsunuz.

   Bekiroğlu yine de güçlü kalemiyle bize değişik dünyaların kapısını açıyor. Eğer siz de Mücella'nın dünyasını merak ederseniz, hemen başlayın okumaya.

   Sevgiyle kalın. :)

Altını Çizdiklerim:

✼ Hayat her şeye rağmen her yerdedir ve değerlidir.

✼ 'Dönülmez' deme, dönülür. Geçmişin telafisi gelecektedir.

✼ İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi? Tıpkı vicdan gibi. Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil miydi vicdan?


1 yorum:

  1. Mücella'yı ben de birkaç ay önce okumuş ve sevmiştim. kitabı tek kelimeyle anlatmam istense "hüzünlü" derdim. kitabın her sayfasına ince bir hüzün sinmişti.

    Mücella'nın hayatı üzücü olsa da beni ağlatan bölüm Yusuf Ziya'nın Suna'ya yazdığı mektup oldu. Mektubu okurken gözyaşlarımı tutamadım.

    YanıtlaSil